Bu makalede araştırmacı Sanabel Abdel Rahman, Filistin edebiyatında büyülü gerçekçilik ve iklimkurgu türlerini inceliyor. Filistin’de devam eden soykırım bağlamında yazılan makalede Abdel Rahman odağına, “Filistinlilerin kolektif failliğinin, hayal gücünün ve gelecekteki özgürleşmesinin somutlaştığı dinamik ve yüklü bir mekân” yaratabilecek, “gerçekliğin ötesinde—büyülü bir gerçeklikte—işleyen kaleydoskopik edebî tarzlar” olarak nitelediği büyülü gerçekçilik ile iklimkurguyu yerleştiriyor. Nazım Hikmet Richard Dikbaş tarafından Türkçe’ye çevrilen metne Abdel Rahman’ın, büyülü gerçekçilik ve iklimkurguya yakınlığından ötürü seçtiği, Filistinli ressam Sager Al Qatil’e (1959-2004) ait bir dizi resim eşlik ediyor.
60 yaşındaki Mahfoza Oud’un, gözleri yumulu, bir zeytin ağacına sarıldığı fotoğraf, Filistin gerçekliğinin en yaygın bilinen imgelerinden biri.11.Bu makale, Magical Realism in Palestinian Literature and Folktale [Filistin Edebiyatı ve Halk Masallarında Büyülü Gerçekçilik] geçici başlığıyla yayıma hazırlanan ve 2025 yılında I.B. Tauris tarafından yayımlanması planlanan doktora tezime dayanmaktadır. Mahfoza Oud’un arkasında İsrailli bir asker, cipine kurulmuş, aşağıya, ona bakmaktadır; yüzü güneş gözlüklerinin ve askerî kaskının ardında saklıdır. Mahfoza’nın ağaçları, 2005 yılında İsrailli yerleşimciler tarafından kesilmişti: İsrail’in Filistinlilerin mevcudiyetini topraklarından silme pratiği yeni bir olgu değil, ama şu anda Gazze ve Batı Şeria’da İsrailli askerler ve yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen tam teşekküllü soykırım koşulları altında Filistin’in doğasına yönelik şiddet giderek artan oranda kin dolu bir çizgi takip ediyor. Ekim 2023’te Gazze’de soykırımın başlamasından bu yana İsrailli askerler ve yerleşimciler, artan bir şiddetle Filistinlilerin ağaçlarını köklerinden söküp yakıyor, besledikleri çiftlik hayvanlarını öldürüyorlar.22.Örneğin bkz. Carolina S. Pedrazzi, “In the West Bank, Israeli Settlers Are Burning Palestinians’ Olive Trees” [Batı Şeria’da İsrailli Yerleşimciler Filistinlilerin Zeytin Ağaçlarını Yakıyor], Jacobin, 11 Ekim 2023; “Israeli snipers target sheep in Gaza” [İsrailli keskin nişancılar Gazze’de koyunları hedef alıyor], Al Jazeera, 7 Şubat 2024. İsrailli bir adamın Aralık 2023’te Kudüs’te bir Müslüman mezarlığının parmaklığına kesilmiş bir eşek kafası asması, İsraillilerin Filistin’deki insan ve hayvan yaşamına yönelik kolektif şiddet eylemlerinin yoğunlaşmasının simgesel bir örneği.33.“Israeli settlers hang donkey head on Muslim cemetery in Jerusalem” [İsrailli yerleşimciler Kudüs’te bir Müslüman mezarlığına eşek kafası astılar], Al Jazeera, 28 Aralık 2023.
Filistinlilerin topraklarıyla ve insanlar dışındaki hayatla ilişkileri bu tür grotesk davranışlarla taban tabana zıttır. Filistin edebiyatındaki büyülü gerçekçi tarzı, özellikle de yerel iklimkurgu yazını ile diyalog hâlinde incelemek, bu ilişki hakkında keskin ve kapsamlı kavrayışlar sunar. Bu tür bir çalışma aynı zamanda, Filistinlilerin topraklarına yönelik kavramsallaştırmalarını, sevgi ve bağlılık pratiklerini ve beraberinde, bütün bunları katliamlar karşısında savunma konusundaki kararlılıklarını anlamamıza yardımcı olur.
Sager Al Qatil, İsimsiz, 1990. Zawyeh Gallery izniyle.
Filistin (Büyülü) Gerçekçiliği
İlk olarak “Filistin gerçekçiliği” terimini değerlendirelim. Filistin araştırmaları alanında yazılmış birçok kitapta belgelendiği üzere, Filistin edebiyatına ve yaşamına sıklıkla gerçekçilik veya bilhassa travma merceğinden bakılır.44.Örneğin bkz. Bashir Abu-Manneh, The Palestinian Novel: From 1948 to the Present [Filistin Romanı: 1948’den Bugüne], Cambridge: Cambridge University Press, 2016. Bu edebî gelenek sıklıkla, 1967 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonraki dönemde hâkim olan, 1967 sonrası “Arap gerçekçiliği”nin bir uzantısı olarak anlaşılır. Filistin’de gerçekçi edebiyat; belgesel, toplumsal ve şiirsel gerçekçiliklerde biçimlenir.
Bu mercekler, mevcut gerçeklikleri yakalamakta isabetli olsalar da, örneğin sürgün veya mülteci deneyimlerinden şiddete dayalı yerleşimci sömürgeciliği altında gündelik yaşama ve “mevcut-namevcut” Filistinli olgusuna uzanan Filistin yaşamının nüanslarını ve çelişkilerini yakalamakta sıklıkla yetersiz kalır.55.“Mevcut-namevcutlar”, 1948 ve sonrasında köylerinden zorla çıkartılan ve İsrail Devleti altında yaşamaya zorlanan Filistinlilerdir. Bkz. Himmat Zu'bi, “Present Absentees in Israel: Exiled in Their Own Homeland” [İsrail’de, Kendi Anavatanlarında Sürgün Mevcut-Namevcutlar], The Interactive Encyclopedia of the Palestine Question. (Katıksız) bir gerçekçi bakış, Filistinlilerin eylemliliğini ve özgürleşmiş gelecek rüyalarını katı gerçekler ile travma mecazları içerisine hapseder. Bu da, Filistinlileri şimdiki zamanda dondurarak onların geçmişi anlama ve geleceğe yönelik eyleme geçme becerilerini neredeyse imkânsız kılar.
Bu muammayı aşmak için büyülü gerçekçilik seferber edilebilir. Gerçekliğin ötesinde—büyülü bir gerçeklikte—işleyen kaleydoskopik bir edebî tarz olarak büyülü gerçekçilik, Filistinlilerin mevcudiyetini ve failliğini yeniden tesis etmede önemli bir rol oynayabilir. Araştırmamda büyülü gerçekçiliği yerleşimci ve sömürgecilik-sonrası bağlamları incelemede bir araç olarak kullandım. Bu araç, benim gözümde, Filistinlilerin kolektif failliğinin, hayal gücünün ve gelecekteki özgürleşmesinin somutlaştığı dinamik ve yüklü bir mekân yaratabilecek kudreti taşıyor.
Sager Al Qatil, İsimsiz, 1990. Zawyeh Gallery izniyle.
“Büyülü gerçekçilik” terimi ilk olarak, 20. yüzyılın başında görsel sanatlar alanında kullanıldı, ancak daha sonra biçim değiştirerek bir edebiyat akımının ismi oldu. Genellikle Latin Amerika edebiyatı bağlamında, Gabriel García Márquez, Jorge Luis Borges ve Isabel Allende gibi yazarların yapıtlarında ele alınır. Arapça ve Filistinli büyülü gerçekçilik ise yeterince incelenmemiştir.
Büyülü gerçekçilik hâlen tarifi zor bir terim. En geniş anlamıyla, “sıradan, gündelik gerçekçiliği tuhaf, ‘olanaksız’, mucizevi olaylar ve güçler ile karıştırıp aksatan bir kurmaca türü” olarak tanımlanıyor.66.Martin Gray, A Dictionary of Literary Terms [Edebi Terimler Sözlüğü], Londra: Longman, 1993, s. 167. Genellikle fantezi, spekülatif kurgu veya bilimkurgu, gerçeküstücülük, absürdizm ve Gotik akımlarıyla aynı solukta anılıyor. Büyülü gerçekçiliğe melez bir edebî tarz olarak yaklaşarak bu farklı akımlardan toplanacak bileşenler, sürekli dönüşen “siyasi gerçekçilik”lerin çerçeve ve biçimlerine şırınga edilebilir.
Bu durum özellikle Filistin söz konusu olduğunda önemli ve geçerli, çünkü Filistin özgürleşme mücadelesinin kendisi, saptırılmış maddi gerçekliklerle uğraşıyor. Filistin’e dair gerçekliklerin çarpıtılma biçimleri, toprağın fiziki işgali, evlerin yıkılması, bu topraklardaki ağaçların sökülmesi, roket saldırıları ve maddi yapıların yıkımından öteye uzanıyor; bu çarpıtmalar aynı zamanda şehit etme, sakat bırakma, katliam, hapis, işkence, tecavüz ve Filistinlilerin görme veya koku alma gibi duyularının yok edilmesi örneklerinde olduğu gibi, bedensel mekânı da hedef alıyor. Bunlara hafızanın silinmesi ve yinelenen kâbuslar kadar mültecilik ve sürgün gibi, hareketliliğe yönelik tehditler de dâhil. Tüm bunlar, İsrail’in sistemli toprak gaspı, etnik temizlik, Filistin evlerinin yıkılıp mahallelerinin mutenalaştırılması ve Filistinlilerin hapsedilmesi, sakat bırakılması, öldürülmesi ile anlamdaş. Gazze’de Filistinlilere yönelik süregelen soykırımda tecavüz, ölü bedenlerin tahrip edilmesi (yaşayan veya ölü Filistinlilerin üzerinden tankla geçilmesi sık rastlanan bir olgu hâline gelmiş durumda) ve mültecilerin çadırlarında yakılması gibi dehşet verici anlatılara tanık olunuyor. Haberlerde gündelik olarak aktarılan bu tanıklıklar, İsrail’in Filistinlileri öldürme arzusunun yanı sıra, en ayrıntılı kurgu eserlerde bile hayal edilemeyecek derecede dehşet verici ölüm biçimlerini test etme arzusunu da ortaya koyuyor.
Büyülü gerçekçiliğin, gerçek ile büyülü olanın çelişkisizce bir arada var olduğu, görünürde mantığa aykırı bileşimi göz önünde bulundurulduğunda, bu edebî tarzın “gerçekçilik”teki temeli siyasi ve devrimci bir potansiyel taşır. Büyülü boyutu ise bu potansiyeli destekleyerek genellikle yerleşimci ve sömürgecilik-sonrası bağlamlardan kaynaklanan sıradışı gerçeklikleri vurgular. Filistin söz konusu olduğunda da durum budur.
Sager Al Qatil, İsimsiz, 1999. Zawyeh Gallery izniyle.
Birçok büyülü gerçekçi metinde belli figürler, mecazlar, geçişler ve dönüşümler yinelenir. Filistin örneğinde bu bileşenler, bir yandan Filistin hafızasını canlı tutup diğer yandan umut ve failliği ön plana alarak asli rol oynarlar. Örneğin mitsel yaratıkların gücü, İsrail şiddetinin ölümcül tehdidini aşar. Bunu, farāsha (kelebek) figürünün İsrail’in elastiki sınırlarını görülmeden delip geçebildiği, Filistin’in kayalıkları ve sularında yaşayan mitsel oğlan Badran’ınsa çağrıldığında Filistinlileri İsrail tehlikesinden kurtardığı (Emile Habiby’nin aynı adlı romanında aktarılan) “Saraya Bint al-Ghoul” masalında görüyoruz.77.Emile Habiby, Saraya, the Ogre’s Daughter: A Palestinian Fairy Tale [Devin Kızı Saraya: Bir Filistin Masalı], çev. Peter Theroux, Kudüs: Ibis, 2006.
Hayaletler ve Eko-Gerçeküstücülük
Filistinlilerin doğayla bağlantısını büyülü gerçekçilik türü bağlamında açıklamak için “eko-gerçeküstücülük” terimini öneriyorum. Bu terim, büyülü gerçekçilik çerçevesinde Filistinlilerin toprakla bağını yansıtan gerçeküstü örnekleri kapsıyor. Söz konusu bağ ise erkeğin dişi toprağı kurtardığı cinsiyetlendirilmiş ikiliklerin ötesine geçerek, gerçeküstü çağrışımlara ve gizilgüçlere uzanıyor. Bu tür bir eko-gerçeküstücülük örneği, Shaykha Hlewā’nın “Mi’at Hikaya wa Ghaba”sında [Yüz Hikâye ve Bir Orman] bulunabilir.88.Shaykha Ḥlewā, Ṭalabiyya C345, Filistin: Barāʾāt al-Muṭawaṣit, 2018, ss. 51–52. Hikâyede, genç bir kadın kendisini gerçek anlamıyla toprağa yapıştırıp omzunda çiçek açan bir dal yetiştirir; bir ağaç kendi köklerini topraktan sökerek genç kadını bir yangından kurtarır, sonra tekrar köklenir. Hlewā, eko-gerçeküstücülüğü bu şekilde kullanarak, yaklaşan felaket karşısında Filistinlilerin failliğine dair bir olasılık sunar.
Güncel edebiyattaki buna benzer eko-gerçeküstücü örnekler, Filistin edebiyatının bazı alanlarındaki gelişim ve dönüşümleri yansıtır; Filistinliler ile toprakları arasındaki asal ilişkiyi betimlerken özel bir işlev üstlenir. Bu ilişkiler, rüya ve kâbus mekânlarında tekrar ettiklerinden gerçeküstücüdürler. Rüyalar, daha sıklıkla da kâbuslar, büyülü gerçekçiliğin gerçeküstücü hatlarını oluşturur. Nekbe’den bu yana kolektif ruha verilen hasarı yansıttıkları gibi, gelecekteki özgürleşmeye dair hayallerden de dem vurarak Filistinlilerin azmine güç katarlar.
Gabriel García Márquez’den Toni Morrison ve Mahmud Derviş’e, hayaletler büyülü gerçekçilik akımında merkezî bir rol oynarlar. Filistinli hayaletler genellikle şehitlerin bedeninden yükselir; şehadet ve toprakla bağ gibi Filistin’e özgü, geleneksel mecazların yeniden düşünülmesi ve çerçevelenmesine yardımcı olurlar. Hayaletler, genellikle eşiklerde ya da üçüncü mekânlarda dolanırlar. Şehitlerin bedenlerinden çıkıp yaşayanları ziyaret ettiklerinde Filistinliler tarafından gerçek kabul edilirler; hatta bazen, İlyas Huri’nin Güneşin Kapısı adlı romanında temsil edilen Avrupalı karakterler gibi, Filistin’in trajedilerini tiyatro oyununa dönüştürmek isteyen yabancı izleyicilerin bakışından korunurlar.99.İlyas Huri, Güneşin Kapısı, çev. Feyza Akgün, Ankara: Hece Yayınları, 2016. Dirayet ve direniş pratiklerini beslemenin yanı sıra birçok Filistinli hayalet, suçluluk hissini de uyandırır; daha önce bahsi geçen Saraya’nın sudan çıkıp, uzun sürgün yıllarının ardından Filistin’e dönen anlatıcısına dokunaklı bir şekilde sorduğu gibi: “Bizi unuttun mu?”1010.Habiby, Saraya, the Ogre’s Daughter, s. 35. Bu tür bir yüzleşme Filistinlilerin, fiziksel silinişin yanı sıra hafızadan silinişten de muzdarip mekânlarının çarpıtılmasına meydan okur.
“A Glossary of Haunting” [Musallat Olmanın Terimler Sözlüğü] başlıklı makalelerinde Eve Tuck ile C. Ree, sömürgeleştirme sonrasında meydana çıkan hayaletimsi varlıkların bir dağarcığını oluştururlar.1111.Eve Tuck ve C. Ree, “A Glossary of Haunting” [Musallat Olmanın Terimler Sözlüğü], Handbook of Autoethnography [Otoetnografinin El Kitabı], ed. Tony E. Adams, Stacy Holman Jones ve Carolyn Ellis, New York: Routledge, 2013, s. 639-58. Yazarlar şu yorumla söze başlarlar:
“[…] dağarcık, ev sahibi olmadan beliriyor—belki kaybolduğundan, canlı canlı gömüldüğünden veya henüz yazılmakta olduğundan. Belki de ben yedim onu. [...] Bu dağarcık adalet hakkında [...]. Yanlışları düzeltmek (ve bazen yanlışlamak) hakkında; musallat olan hayaletler, merhamet, canavarlar, kuşaktan kuşağa aktarılan borç, korku filmleri ve bütün bunların yerleşimci sömürgeciliğini, intikamı, sömürgesizleştirmeyi anlamak açısından ne ifade edebileceği hakkında.”1212.A.g.y., s. 640.
Tuck ve Ree, Agent O [Ajan O], beloved [sevilen], decolonization [sömürgesizleştirme], cyclops [tepegöz], monsters [canavarlar], revenge [intikam] gibi terimlerin tanımlarını sunuyorlar. Çalışmalarını “fraktal; hem tikel hem geneli içeren ve yerleşimci-sömürgeci bilginin kurallarını ihlal eden” bir terimler sözlüğü olarak niteliyorlar.1313.A.g.y. “A” bölümünü, “Amerikan tedirginlikleri, yerleşimci-sömürgeci korkuları” başlığıyla açıp “yerleşimci sömürgeciliği,” diye açıklıyorlar, “öldürülebilir kılınmış olanın, bir zamanlar ve gelecekte hayalet olanların, yok edilen ama aynı zamanda her kuşakta yeniden var edilenlerin yönetimidir.”1414.A.g.y., s. 642. Musallat olmanın, “yerleşimci toplumun masumiyet ve uzlaşma güvenceleriyle yatışmayacak, sürekli hatırlama ve hatırlatmaya”1515.A.g.y. meydan okuduğunu belirten yazarların muhakemesi şu cümlede özetleniyor: “Hayaletler için musallat olma çözümün kendisidir; çözülmesi gereken şey değil.”1616.A.g.y.
Sözlükte, Filistinli ve yerel şehadete dair poetikalar ve faillikler arasında büyülü gerçekçi tarzda bağlantılar gözlemlenebilir. Yerel hayaletbilim ve Filistinli büyülü gerçekçi şehadet, yerleşimci-sömürgeci şiddetle hem fiziksel hem metafiziksel olarak inkâr edilenler ve sömürgeleştirilenler için potansiyel yüklü alanlar açar. Ölümden sonra bile fail olabilme ihtimali, yerleşimci sömürgeciliğinin hâkimiyetini ve sömürgecilerin iktidarını zayıflatır.
Sager Al Qatil, İsimsiz, 1999. Zawyeh Gallery izniyle.
Bu olgu, Ibtisam Azem’in The Book of Disappearance [Yok Oluşun Kitabı] adlı romanında gözlemlenebilir.1717.Ibtisam Azem, The Book of Disappearance [Yok Oluşun Kitabı], çev. Sinan Antoon, New York: Syracuse University Press, 2019. Romanın sonunda, bir gece tüm Filistinlilerin gizemli bir şekilde kayboluverdikleri büyülü bir olayın ardından Filistinli hayaletlerin İsrailli yerleşimcilere musallat oldukları ima edilir. Filistinlilerin aniden ve zorla kayboluşu, Filistinlilerin varlığının sona ermesine dair İsrail toplumunun her kesimine sirayet etmiş, köklü arzunun gerçekleşmesi olarak sunulur. Bu da, Tuck ile Ree’nin “sömürgesizleştirme, hayaletlerle ilgilenmek ve onlara uygulanmış şiddetin yaygın inkârına son vermek anlamına gelmelidir” ifadesiyle uyumludur.1818.Tuck ve Ree, a.g.y., s. 647. Bu durum, Sinan Antoon’un Yok Oluşun Kitabı’na yazdığı sonsözde şöyle yankılanır: “Ölülerin hayaletleri musallat olmaya, adalet ve tanınma talep etmeye devam edecekler; yaşayanlar da yazacak ve hatırlayacaklar.”1919.Azem, a.g.e., s. 241.
Yerel İklimkurgu Edebiyatı
Yerel iklimkurgu edebiyatı, bu tür hayaletlerle ilgilenmek için cömert alanlar açar; bir yandan da işgal altındaki topraklara, kendilerini yerleşimci sömürgeciliğinden özgürleştirmeleri için güç kazandırır. Kolektif mücadeleye ve özgürleşmiş imgelemlere sadık kalarak, yerleşimci sömürgeciliğinin hükmü altında doğaya yönelik saklı kalmış şiddeti ortaya serer. Briggetta Pierrot ve Nicole Seymour, yerel araştırmalarda iklimkurgunun yerini “Contemporary Cli-Fi and Indigenous Futurisms” [Güncel İklimkurgu ve Yerel Fütürizmler] başlıklı makalelerinde ayrıntılarıyla çözümlerler.2020.Briggetta Pierrot ve Nicole Seymour, “Contemporary Cli-Fi and Indigenous Futurisms” [Güncel İklimkurgu ve Yerel Fütürizmler], Departures in Critical Qualitative Research, Cilt: 9, Sayı: 4, Aralık 2020, ss. 92−113. Yazarlar, gazeteci Dan Bloom’un iklim değişikliği ve felaketine odaklı spekülatif edebiyat kategorisine verdiği bu ismin kökenlerinin altını çizer ve kapsamını eleştirirler. Pierrot ve Seymour’un eleştirileri, iklimkurgu metinlerinin, yerleşimci sömürgeciliğinin nasıl iklim felaketlerine sebep olduğu meselesine değinmediği iddiasına odaklanır.
Pierrot ve Seymour, iklimkurgu türüne dair çeşitli yaklaşımlar sunar, ancak çoğu vakada yerel deneyimlerin ya namevcut ya da temellük edilmiş olduğunda ısrar ederler. Bahisleri geçtiğinde de yerel deneyimler ve toprakla bağlantıları kabaca eklenir; burada amaç sadece “temelden yoksun bir bilgelik kaynağı ve bir çokkültürlülük cilası sağlamak”tır.2121.A.g.y., s. 97. Yazarlara göre, iklimkurguya yoğunlaşan ileri düzey üniversite derslerinde yapıtlarla ilgili incelemeler genellikle “yerel halklardan, ancak deneyimleri ve geleneklerini yok saymak, hatta bazen de bunları temellük etmek pahasına bahsediyorlar.”2222.A.g.y., s. 95.
İklim krizini tarif ederken sıklıkla başvurulan ampirist yaklaşım—CO2 salımının ölçümü, sera etkisi, asit yağmuru, depremler, nörofizyolojik araştırmalar, yükselen deniz seviyeleri—bir ölçüde yerinde olsa da, aynı zamanda yerel halkların biriktirdiği ve paylaştığı, binlerce yıllık yaşanmışlığa dayalı bilgi ve deneyimi olumsuzlama işlevi görüyor. (Pierrot ve Seymour’un atıfta bulunduğu) Rebecca Evans da bu eğilimin altını çizer: “Popüler iklim-felaketi anlatıları, hâlihazırda süregelen ancak göz ardı edilen çevre ve iklim adaletsizliklerine değil, beyaz Batılı ayrıcalıklarının gelecekte istikrarsızlaştırılmasına odaklanır.”2323.Rebecca Evans, “Fantastic Futures? Cli-Fi, Climate Justice, and Queer Futurity” [Fantastik Gelecekler? İklimkurgu, İklim Adaleti ve Kuir Gelecek[sellik]”, Resilience: A Journal of the Environmental Humanities, Cilt: 4, Sayı: 2–3, 2017, s. 104; aktaran Pierrot ve Seymour, a.g.y., s. 95. Pierrot ve Seymour, aynı metnin devamında daha da ileri giderek, “bazı ana akım iklimkurgu metinlerinin, bilerek ya da bilmeyerek, büyük oranda yerleşimci sömürgeciliğini meşrulaştırma işlevi gördüğünü” öne sürerler.2424.Pierrot ve Seymour, a.g.y., s. 107.
İklimkurgu üzerine çalışmalar sıklıkla bu türün, bilimkurgu edebiyatından miras kalmış endişe verici bir özelliğinden bahsetmeyi göz ardı eder: Dünyayı yaklaşan bir felaketten kurtaran tek, genellikle beyaz erkek bir kahramanda ısrar. Tuck ve Ree korku filmleri hakkında benzer bir gözlemde bulunarak şöyle yazarlar:
“Amerika Birleşik Devletleri’nde ana akım filmler, özellikle de korku filmleri, tamamen masum ama yine de canavarların veya ruhların saldırısına uğrayan kahramanla fazlasıyla meşguldürler. [...] Kahraman, film boyunca yanlışları düzeltir, canavarın üstesinden gelir, hortlakları gömer, eksik ayini icra eder ve bunların hepsini bir dizginleme eylemi olarak yapar.”2525.A.g.y., ss. 640–41.
Bu arada, Pierrot ile Seymour, ilk defa April Anson’ın kullandığı önemli bir terimi devreye sokar: “Yerleşimci kıyametçiliği”. Burada “‘olağanüstü hâl’ hikâyesi, yerleşimci devletin toprak üzerindeki beyaz iddialarına hizmet eder.”2626.April Anson, “Recovering the Genre of Settler Colonialism, A Genealogy” [Yerleşimci Sömürgeciliği Türünü Toparlamak, Bir Soykütüğü], Biennial Conference of the Association for the Study of Literature and Environment, Detroit, ABD, 20–24 Haziran 2017; aktaran Pierrot ve Seymour, a.g.y., s. 107. Anna E. Younes’in ufuk açıcı makalesi “Palestinian Zombie: Settler-Colonial Erasure and Paradigms of the Living Dead” [Filistinli Zombi: Yerleşimci-Sömürgeci İmha ve Yaşayan Ölülerin Paradigmaları], bu açıdan aydınlatıcıdır.2727.Anna E. Younes, “Palestinian Zombie: Settler-Colonial Erasure and Paradigms of the Living Dead” [Filistinli Zombi: Yerleşimci-Sömürgeci İmha ve Yaşayan Ölülerin Paradigmaları], Janus Unbound: Journal of Critical Studies, Cilt: 11, Sayı: 1, 2022, s. 27-46. Younes, zombi figürünü Filistin bağlamına, kapitalizm altında toprak fethi ve imhası çerçevelerine yerleştirir. “20. yüzyıldan bu yana,” diye yazar Younes, “beyaz (soykırımcı) bir bakış, zombi mitini sonunda insan eti yiyen bir figüre dönüştürmüştür; bu figür, yönsüz bir şekilde dolaşır ve yeryüzünden silinmesi gerekmektedir.”2828.A.g.y., s. 27. Ardından, bu zombi figürünün sömürgeci kapitalizmden nasıl çıktığını anlatır: “Bugün zombiler kapitalizmin artık nüfuslarını temsil etmektedir: Edilgendirler ve siyasi projelerden dışlanmıştırlar.”2929.A.g.y., s. 31. Bu okumada, Batılı düzenin tekrar tesis edilmesi için imha edilmesi gereken nihai zombi, Filistinli zombidir.
Bu yerleşimci-sömürgeci anlatılarda, fethedilen toprakları zombi tortularından temizlemek kahramanın “misyonu”, hatta belki de “kaderi” hâline getirilir. Yerel olmayan iklimkurgu ve bilimkurgu edebiyatındaki bu tür bireyselci yaklaşımlar, vurgusu halkta, toplulukta, kolektifte, gelenekte olan büyülü gerçekçilikte—ve bilhassa eko-gerçeküstücülükte—karşımıza çıkan tahayyüllerin kolektif emeğini olumsuzlar.
Halk Masalları ve Bilimkurgu
İnsan elinden çıkma sömürgeci felaketle nasıl başa çıkılacağına dair bu tekbenci görüşe hem Filistin halk masallarında hem de güncel edebiyatında sürekli meydan okunur. Örneğin “Bit” başlıklı halk masalında, bir pirenin kocası tandıra düşüp kömür olunca bir Filistin köyünün tamamı, bir yas eylemi olarak kendi kendini yok eder.3030.Bkz. Ibrahim Muhawi ve Sharif Kanaana, “The Louse” [Bit], Speak, Bird, Speak Again: Palestinian Arab Folktales [Konuş, Kuş, Konuş Yine: Filistin Arap Halk Masalları], Oakland, CA: University of California Press, 2021, ss. 288–90. Masal bitin kocası pireden ekmek pişirmesini istemesiyle başlar, ancak koca ekmek pişirirken tandıra düşer ve ölür. Bit, kocasının yasını tutmak için yüzüne kurum sürer ve köyde dolaşarak nehre, keçiye, ağaca ve diğerlerine başına geleni anlatır. Kolektif bir yas eylemi olarak, ağaç kendi dallarını kırar, nehir kendi yatağını kurutur, keçi kendini sakatlar ve bu, tüm köy kendini yok edene dek devam eder. Bu halk masalında ele alındığı üzere Filistin kültüründe insan-ötesi dayanışmanın tezahürü, ulus olarak bir araya gelme gerekliliğinde ısrar etmekle kalmaz, aynı zamanda toprağın kendi varlığı üzerinde söz sahibi olmasına ve toplulukların inşasına etkin bir şekilde katılmasına olanak tanır.3131.Yazgıcı uygulamalarını göz önünde bulundurduğundan Batı’nın temkinli yaklaştığı “ulus” (ve benzeri şekilde “ulus-devlet”) teriminin Filistin bağlamında aynı çağrışımları taşımayabileceğini akılda tutmak önemli. Mültecilik, sürgün ve işgal arasında var olan; toprağının ve ilk mekânının coğrafi sınırlarından zorla çıkarılmış bir topluluğa ait olan Filistin milliyetçiliği, sömürgeleştirme ve yabancı düşmanlığı değil, genellikle özgürleşme ve geri dönüş etrafında şekillenir. Bu da Filistinlilerin zorla çıkartıldıkları yerlerle bağlantısını güçlendirir; toprağın özgürleştirilmesinin tahayyül edilebileceği ve gerçekleştirilebileceği sınırları aşan ilişkilere ve geleceklere işaret eder.
Sager Al Qatil, Hayat Ağacı, 1999. Zawyeh Gallery izniyle.
Ana akım iklimkurgu edebiyatında eylemlilik, birlik ve dayanışma mekânlarının yokluğu, yerleşimci-sömürgeci ve kapitalist sistemlerin dışında, eleştirel ve kapsamlı bir şekilde yerel ve yerli deneyimleri dâhil etme ihtiyacını gündeme getirir. Topraklarından koparılanlar, bu yerler doğal zenginlikleri uğruna “keşfedilmeden” önce yüzlerce, hatta binlerce yıldır yaşadıkları yerlerde nasıl doğru bir şekilde tekrar karşılanabilirler? Yerleşimci sömürgeciliğinin ve emperyalizmin eleştirisi olmadan iklimkurgu neye benzer? Toprak ve iklime dair yerel bilgi biçimlerini ciddi akademik soruşturmaya nasıl tabi tutabiliriz?
Palestine +100 adlı antolojinin editörü Basma Ghalayini ile Comma Press’in kurucularından Ra Page arasındaki sohbette de, bilimkurgu türünün sömürgeci kökenlerinden bahsediliyor.3232.“Palestine +100, In Conversation with Basma Ghalayini and Ra Page”, Androids and Assets Podcast, 15 Mayıs 2021. Ghalayini ve Page, 1948’deki Nekbe’den yüz yıl sonra Filistin’de geçen bilimkurgu öykülerini bir araya getiren antolojiden bahsederken, bilimkurgunun gezegen-ölçeğindeki temel arzusunun, yani Dünya’nın ötesindeki uzak yerleri işgal etme arzusunun altını çiziyorlar. Bir tür olarak bilimkurgu hakkındaki bu eleştirel sohbetten, iklim felaketlerine sebep olmuş ve olmaya devam eden yerleşimci sömürgeciliği, emperyalizm ve kapitalizmin koşullarını herhangi bir şekilde eleştirmeden ortaya koyulduğu ölçüde iklimkurgunun da benzer tuzaklara düşmeye müsait olduğu sonucu çıkıyor.
Filistinli yazarların bilimkurgu klişelerini ıslah etmeye yönelik çabalarına benzer şekilde, iklimkurgunun Latin Amerika’daki yerel örnekleri de bu edebî türü yolundan saptırıyor. Dominikli yazar Rita Indiana’nın romanı Tentacle [Duyarga], zamanı manipüle edebilen ve insanların toplumsal cinsiyetler arasında geçiş yapmasını sağlayan büyülü güçlere sahip bir denizşakayığı etrafında gelişir.3333.Rita Indiana, Tentacle [Duyarga], çev. Achy Obejas, Londra: And Other Stories, 2018. Bu denizşakayığının aynı zamanda insanları zorla birtakım kaleydoskopik maddi gerçekliklerin içine sokma gücü de vardır. Romanın kahramanlarından biri, yaratığın duyargası tarafından sokulduktan sonra paralel bir gerçekliğe itilen sanatçı Argenis’tir. Argenis, bir yandan şehrin sömürge tarihini vurguncu bir korsanın3434.Vurguncu korsanlar [buccaneers], 17. yüzyılın ikinci yarısında Karayipler ile Güney Amerika’nın Pasifik Okyanusu kıyı şeridine musallat olmuş, İspanyol yerleşimlerini ve ticari gemilerini yağmalayan İngiliz, Fransız veya Hollandalı deniz maceracılarıydılar. emrinde bir işçi olarak baştan yaşamak, diğer yandan mevcut zamanda bir güncel sanatçı olarak hayatına devam etmek zorunda bırakılır; dolayısıyla aynı yerde ama farklı zamanlarda iki hayat yaşar.
Zehirli bir canlı olan denizşakayığı doğanın karşı saldırısının bir tezahürüdür. Romanda denizşakayığının insanlara tarihi gerçekten yeniden yaşatan büyülü güçleri vardır; bu tarihe sömürgeleştirmenin kökenleri de dâhildir. Bu da insanlarla doğa arasında eko-gerçeküstücü bir ilişki; tam da Argenis’in mevcut zamanda yaşadığı iklim felaketlerine yol açan yerleşimci-sömürgeci fanteziler uğruna feda edilmiş bir ilişki uyandırır zihinde.
Tam da bu doğada (ya da “gerçek”/maddi dünyada) Filistinli şehitlerin kanı bir başka canlıyı büyütür: Denizşakayığını [sea anemone] değil, onunla aynı adı taşıyan dağ lalesini [anemone], yani Filistin kültürünün güçlü bir simgesini. “Anemon”un yerel Latin Amerika ve Filistin edebî yapıtlarında hem deniz hem de çiçek biçimiyle varolması, harikulade bir eşseslilik rastlantısının ötesinde, bu kültürlerin topraklarıyla olan bağları, topraklarına duydukları sevgi ve topraklarını kaybedişleri aracılığıyla paylaştıkları tarihlerin çarpıcı bir işaretine dönüşür.
Bu yazı, Filistin büyülü gerçekçiliğinin ve yerel (eleştirileriyle birlikte) iklimkurgu edebiyatının, kutsallaştırılmış bilgi, deneyim ve toprağa gösterilen özen aracılığıyla, dünyayla etkileşim yollarımızı zenginleştirebileceğini göstermeye çalıştı. Kapitalizm ve diğer yayılmacı yaşam biçimleri asla bu hedeflere ulaşamaz. Filistin büyülü gerçekçiliği ile yerel iklimkurgu yaklaşımları arasındaki üretken örtüşme, iklim felaketinin etkilerini tersine döndürme umutlarını canlandırıyor. Bu da Kaplumbağa Adası’ndan Filistin’e, topraklarını düşleyen, bu uğurda ölen, halklarının özgürleşmesi için çabalayan yerel ve sömürgeleştirilmiş halklara faillik ve güç veriyor.
Sager Al Qatil, İsimsiz, 1985. Zawyeh Gallery izniyle.