Çevirmen ve yazar Rana Issa, ‘Kriz Zamanlarında Kolektif Bir Çalışmaya Doğru’ dizisi kapsamında 1940’lardan Nekbe günlerine, 1970’lerden bugüne uzanan süreçte Filistin topraklarında yaşayan şairlerin yazdığı şiirlerden bir seçki sunuyor.
Filistinliler yurtsuzlaştırılmalarının ilk günlerinden itibaren başlarına gelenleri şiirle kayıt altına almışlardır.11.Yazının Türkçe çevirisi ilk olarak K24’te yayımlandı. Yazıyı ve yazıda yer alan şiirlerden Musab Ebu Toha’nın “Tek Memleket İçin Bir Ayin: Audre Lorde’un İzinden” şiirini İngilizce aslından Yasemin Çongar çevirdi. Yazıda yer alan diğer tüm şiirleri Arapça asıllarından Mehmet Hakkı Suçin Türkçe’ye kazandırdı. İslamiyetin doğuşunun çok öncesinden başlayarak şiiri bir tarihsel kayıt, bir divan olarak gören Araplar arasında köklü bir gelenektir bu. Araplar tarih yazımıyla da ünlüdürler ama şiir, tarih yazımından farklı olarak, insanların bilinçlerine nüfuz eden, onların duygusal durumlarını kayda geçiren ve biçimlendiren bir hafıza aracıdır. Filistinli şairler Arap şairlerdir ve geniş bir coğrafyaya yayılmış olup Siyonist projeden çok daha eskilere dayanan bu poetik gelenekten esinlenmektedirler. Filistinliler şiiri hem bir divan hem de baskıya karşı bir protesto yöntemi olarak yüceltirken direnişin şiirini yazarlar. Şiiri ürettikleri gibi, şiiri öğrenirler de, ezberlerler de. Politik muhayyilelerini şiirle besler, ruhdaşlıklarını şiirle muhafaza ederler.
Burada seçtiklerim, Filistin şiirinin bu özelliklerini örnekleyen ve süregiden imha eylemine doğrudan cevap veren şiirler. Bu seçki Filistin şiirinin ya da Filistinli olmayanların Filistin üzerine yazmasıyla oluşan o engin mirasın bir temsili olma amacı taşımıyor. Esasen diasporanın önemli sesleri, Filistinli olmayıp Filistin üzerine Arapça ve diğer dillerde yazan çok önemli radikal şairler bu seçkiye dahil değil. Ben bunun yerine tarihteki ve bugün hâlâ süren toprak mücadelesiyle bir dayanışma jesti olarak Filistin’den yazan şairleri öne çıkarmaya karar verdim. 1973’te İsrailliler onu öldürdüğünde Beyrut’ta sürgünde yaşayan Kemal Nâsır’ın şiiri ise burada bir istisna oluşturuyor. Nâsır aracılığıyla, Filistin’den söz ettiğimizde ortaya çıkan tarihsel derinlik ihtiyacına işaret ediyorum. Nâsır sömürgeciler tarafından (İsrailliler kadar Britanyalılar tarafından da) hapsedilmek ve öldürülmek suretiyle hedef alınan Filistinli şairlerin ortak mirasının bir parçasıdır. Bu mirasın geçmişi, Britanyalılar tarafından şiirleri nedeniyle birçok kez hapsedilen ve 1938’de çatışmada öldürülen Nuh İbrahim’e kadar uzanır, fakat aynı zamanda Mahmud Derviş, Tevfik Zayyad, Nâsır Ebu Surur, Darin Tatur (bu seçkide yer alıyor) ve daha birçoklarını kapsar. Şairler de bazen çatışmada ölürler. Nekbe’nin olduğu yıl ölen Abdürrahim Mahmud’un yazgısı buydu; başka şairler de sivil kayıpların bir parçası olarak, sivilleri ve sivil altyapıyı vurmaya bilhassa kararlı İsrail şiddetinin kurbanları olarak can verdiler. Bu savaş esnasında 2023’ün Ekim ayında öldürülen Gazzeli şair Hibe Ebu Neda’nın yasını tuttuk. Ebu Neda’nın şiirin etkili bir direniş aracı olduğu yönündeki hâkim Filistin düşüncesini sorgulayan bir şiirine burada yer veriyorum. Bu savaşın başından itibaren Gazze’de ölen diğer şairlerin de yasını tutuyor ve ölümleri henüz kayıt altına alınmamış olanlar dahil, savaşta kaybettiğimiz bütün şairleri anıyoruz. Onlar şair oldukları için değil, sadece Gazzeli oldukları için hedef seçilmişlerdi.
Benden geriye kalanlar nerede? Paramparça oldu. Mosab Abu Toha
Hibe Ebu Neda
Hibe Ebu Neda’nın şiirlerinden değerli meslektaşım, şiir üzerine çalışan akademisyen, Pennsylvania Üniversitesi’nde Arap Edebiyatı doçenti olan Hüda Fahreddin aracılığıyla haberdar oldum. Hüda savaş başlayınca birçok Filistinli şairi tercüme etmeye girişti ve Hibe’nin şiirleri de bu çeviriler arasında ön planda yer aldı. Hibe ödüllü bir romancı ve şairdi. Oxygen is not for the Dead [Oksijen Ölüler İçin Değildir] adlı romanı henüz Arapça’dan diğer dillere çevrilmiş değil. Bu yetenekli yazardan, 20 Ekim 2023’te Han Yunus’a yapılan hava saldırısında öldürülmesi vesilesiyle haberdar olmak insana keskin bir acı veriyor. Kızımın doğum gününden beş gün önce öldü. Soykırım başladığından beri hiçbir özel günü kutlamadık, zira bir anlık anlamlı bir mutluluğu bile imkânsız kılacak kadar baskın bir keder var ve katliam insanı çıldırtacak şekilde devam ediyor. Şairlerimizden soykırımda öldürülmeleri vesilesiyle haberdar olan bizlere yazıklar olsun. Bu korkunç kayıplardan sonra nasıl şifa bulacağız? Soykırımı, şiirin radikal potansiyeli aracılığıyla protesto ettiği için hâlinden memnun olabilecek bir okura meydan okumak amacıyla, Hibe’nin nice güçlü şiiri arasından bu şiiri seçmeye karar verdim. Şiir bizatihi etkili bir direniş aracı değildir. Şiirin devrimci potansiyeli enerjisini sokaklardan ve baskı görenlerin cesaretinden alır.
Biraz Daha Sık Dişini
Ne kadar yalnızız ah! Herkes kazandı savaşlarını Bir tek sen çamurunun içinde çıplak Hiçbir şiir geri getirmeyecek ey Derviş Yalnız olanın kaybettiklerini Ne yalnızız ah! Başka bir cehalet çağı bu Lanet olsun ki Aynı safta cenazende Savaşta bizi ayıranlar Ne yalnızız ah! Yeryüzü serbest pazar Ve koca memleketin senin Tescilli bir mezat Ne yalnızız ah! Bir cehalet çağı bu Ve kimse yanımızda durmayacak Öyleyse sil eski yeni tüm şiirlerini Gözyaşlarını sil Ve sen memleketim Biraz daha sık dişini.
Necvan Derviş
On yılı aşkın dostluğumuz için Kudüslü şair Necvan Derviş’e minnettarım. Lübnan’dan ayrılıp Norveç’e sürgüne gitmeye karar verdiğimde iyi arkadaş olduğum az sayıdaki Filistinli sanatçıdan biriydi Necvan. Kanımızın sürekli dökülmesinin ötesinde, Filistinli olmanın temel özelliklerinden biri de hareket etmenin, birbirimizle buluşmanın ve birbirimizi tanımanın bize yasaklanmış olmasıydı. Bu yasak bizi toplumsal ve kültürel düzeyde olduğu gibi kişisel düzeyde de etkiliyor. Anne tarafından Filistinli bir mültecinin çocuğu olduğum için, ben doğmadan önce çeşitli yerlere dağılmış, hapsedilmiş, birbirinden koparılmış, delirtilmiş ve de öldürülmüş Filistinli aile mensuplarının yokluğunda büyürken hissettiğim öksüzlük duygusu beni sıklıkla derinden etkilerdi. Sürgünde ise başka Filistinlilerle karşılaşma fırsatı benim için çok değerli oldu.
Onu ilk tanıdığımda yeni yeni adını duyuran bir şairdi Necvan. Bugün artık Filistin’in önde gelen edebî seslerinden biri. Yirmiden fazla dile çevrilmiş birçok ödüllü şiir kitabının yanı sıra El-Arabi el-Cedid’in kültür sayfalarının editörlüğünü yapıyor, ayrıca Arap ve Filistin kültürüne odaklanan festivallerin ve sanatsal platformların organizasyonunda etkin biçimde çalışıyor; bunu yaparken de Filistin’den yükselen yeni seslerin duyurulmasına özel bir ilgi gösteriyor. Burada yer alan şiiri Filistinlilere özgü o yok edilme korkusunu, bizim bir nevi gölgemize dönüşen bu korkuyu çok iyi yansıtıyor. Necvan bu şiiri on iki yıl kadar önce, Gazze’de şimdi tanık olduğumuz soykırımdan çok önce yazmıştı. Bu şiiri Kudüs’te ve Batı Şeria’da bir Filistinli olmaktan söz etme biçimi nedeniyle seçtim.
Fobi
Beni şehirden kovacaklar çökmeden gece Havanın faturasını Işığın bedelini ödememişim güya Beni şehirden kovacaklar akşamdan önce Güneşin bedelini Bulutların aidatını ödememişim güya. Beni şehirden kovacaklar güneş doğmadan Geceye galiz küfürler etmişim de Methiyeler göndermemişim yıldızlara Beni şehirden kovacaklar çıkmadan anamın rahminden Varoluşu gözlemişim şiirler yazmışım Yedi ay boyunca Beni varoluştan kovacaklar çünkü hiçliğe meyilliyim Beni hiçlikten kovacaklar Çünkü şüpheli bir bağ var varoluşla aramda Beni varoluştan da kovacaklar Hiçlikten de Çünkü dönüşümlerin çocuğuyum.
Beni kovacaklar…
Şeyha Huleyya
Filistinliler gururlu insanlardır. Bu savaş sürerken, Gazze’de, onları yoksunluk içinde gösteren videolarının çekilmesine öfkelenen bireylerin (yetişkinler kadar çocukların da) acısını içimde sık sık hissettim. Böyle hatırlanmak istemiyorlar ve bunu, onların protestolarını, mahremlerine saygı duymaksızın kameraya alıp kendi sosyal medyalarına yükleyen kişilere söylüyorlar. Kameranın arkasındaki kişi ise, muhtemelen bu yoksunluğa neden olan adaletsizliğe karşı harekete geçiyor ve canavarları etkileyip onları daha insanca davranmaya yöneltebileceği ümidiyle bu adaletsizliği anlatmak istiyor. Gözlerimin gördüğü, kulaklarımın işittiği şeyler yüreğimi yakarken, nasıl da taciz edildiğimizi, sefaletimizi bir temaşaya dönüşmekten uzak tutma gücüne artık nasıl da sahip olmadığımızı düşünüyorum. Bu zayıf düşmüş hâlimizin dünyanın gözleri önüne serilmiş olması, Filistinli bedevi şair, romancı ve öykücü Şeyya Huleyya’nın bu şiirini seçmeme neden oldu. Nekbe’yle alay edebilmek ve böylece Nekbe’nin sürekli biçimde içimizde canlı tuttuğu o acıya hâkim olabilmek için, Huleyya’nın burada yaptığı gibi bir kurucu kavram olarak Filistinlilik ile dalga geçmek gerekiyor. Bu hürmet eksikliği, anlatımızı ayakta tutan temel direklerin dogmaya dönüşmemesi için elzem bir dürtüdür. Huleyya, Hayfa’da yaşayan ödüllü bir yazar; Filistin dışında fazla tanınmıyor. Arapça yazan ve yerleşimci devletin 1948’deki sınırları içinde yaşayan Filistinli yazarların kaderi çoğunlukla budur. Benim kendi ailemle yaşadığım deneyime benzer şekilde, Arap edebiyat âleminin, memleketlerinden hiç ayrılmamış olan Filistinlilerle bağları tarihsel olarak kopmuştur.
Nekbe
Annem üç yaş küçüktür Nekbe’den Ama büyük müyük tanımaz Her gün iki kez arşından indirir rabbini Sonra da uzlaşır Abdülbasıt’ın tilavetiyle. Miskin kadınlara tahammülü yok Hiç ağzına almadı Nekbe diye bir kelimeyi. Bir komşusu olsaydı Nekbe adında “Gücümü kuruttun hayırsız komşu” Diye çıkışırdı pervasızca. Bir ablası olsa Nekbe adında Ona bir tepsi hubbeyze22.Doğranmış ebegümeci yaprağına zeytinyağı, sarımsak ve tuz karıştırılarak pişirilen bir halk yemeği. ikram eder Ve susturuverirdi Şikâyete devam ederse: “Yeter ama, beynimi yedin, Yalvardım mı sanki ziyarete gel diye?” Kadim bir dost olsa o Aptallığına tahammül eder mezara kadar Sonra da hapsederdi bir çerçeveye Göçüp gidenler duvarında Ve ruhunu arındırırdı resmine bakıp Sevdiği Türk dizisini izlemeye oturmadan önce. Yaşlı bir Yahudi kadın olsa Ziyaretine giderdi her Şabat Ve kahkaha atardı latif İbranicesiyle: “Seni fingirdek körpe hoppa.” Ve şayet annemden küçük olsa Nekbe Yüzüne tükürür ve şöyle derdi: “Terbiyesiz, topla sokaktan sıpalarını!”
Musab Ebu Toha
Gazzeli şair Musab Ebu Toha’dan ve Gazze’deki Edward Said Kütüphanesi’nden, Amerikalı şair ve çevirmen arkadaşım Marilyn Hacker sayesinde haberdar oldum. Fakat Things You May Find Hidden in my Ear [Kulağımda Saklı Bulabileceğiniz Şeyler] adlı kitabı aracılığıyla Ebu Toha’nın şiiriyle karşılaşmam bu yılbaşında New York’a yaptığım bir seyahatte, Brooklyn’deki Unnamable Kitabevi’nde mümkün oldu. Savaşı konu edinen şiirlerin çoğunlukla ticari saiklerle ilgi odağı hâline getirilmesine her ne kadar kuşkucu yaklaşsam da, kitabı derhal satın aldım. Sonuçta, uzun zamandan beri en tatminkâr poetik deneyimlerden birini yaşattı bana bu kitap. Şair İngilizce yazıyor ve ABD’nin önde gelen üniversitelerinde eğitim görmüş. Bu savaşa kadar Gazze’de oturuyordu, sonra İsrail işgal kuvvetleri onu yakaladı ve uluslararası baskı sonucunda da serbest bırakmak zorunda kaldı; o da ailesiyle birlikte Mısır’da mülteci olarak yaşamaya başladı. Onun bu kitabından şiirleri eşime okumaya başladım, aldığım kitabı da New York’taki sevdiğim bir yazar arkadaşıma hediye ettim. Oslo’ya yanımda getirip bu güzel şiirleri kızıma da okuyabilmek için bir kitap daha aldım.
Bu şiiri seçkinin bir parçası olarak seçmem ise Filistin için seslerini yükselten ve Filistin üzerine yazan Audre Lorde gibi şairlere saygımın bir gereği. Birkaç yıl önce, Lübnanlı entelektüel ve yayıncı Lokman Slim’in Güney Lübnan’daki İran destekli Hizbullah mensupları tarafından öldürülmesinin ardından, Lorde’un burada Ebu Toha’nın üzerine çeşitlemeler yaptığı şiirini Arapça’ya çevirmiştim. Ebu Toha’nın yaptığı atıf, Lorde’un ünlü şiirinin33.Audre Lorde’un “A Litany for Survival” [Hayatta Kalmak için Bir Ayin] başlıklı bu şiirinin Özgün Özçer tarafından yapılmış Türkçe çevirisine, Özçer’in K24’te Lorde hakkında yazdığı kapsamlı yazıdan erişilebilir. sonunu sorguluyor ve sansür karşısındaki tavrı konusunda kıymetli bir içgörü sağlıyor. Ebu Toha’nın da ima ettiği üzere, bizler sansür karşısında sessiz kalmadık, sessiz bırakıldık, zira bizi sansürleyenlerin suç ortakları dinleme yeteneklerinden vazgeçtiler.
Tek Memleket İçin Bir Ayin Audre Lorde’un İzinden
Öteki tarafta yaşayanlar, sizi görebiliyoruz, görebiliyoruz yağmurun sizin (bizim) tarlalara, sizin (bizim) vadilere yağdığını ve süzülüp aktığını sizin “modern” evlerinizin çatılarından (bizim evlerimizin tepesine kurulmuş olan).
Güneş gözlüklerinizi çıkarıp buraya, bize bakabilir misiniz, yağmur sularının sokaklarımızı nasıl da bastığına, nasıl delik deşik olduğuna çocukların şemsiyelerinin okul yolunda bastıran şiddetli sağanağın altında? Gördüğünüz şu ağaçları bizim gözyaşlarımız suladı. Meyve vermiyorlar. Şu kırmızı güller kanımızdan alır rengini. Ölüm kokuyorlar.
Bizi sizden ayıran şu nehir bizi söküp atarken uydurduğunuz bir seraptan ibaret.
TEK MEMLEKET VAR!
Öteki tarafta duran sizler bize ateş ederek, üzerimize tükürerek, daha ne kadar duracaksınız orada, etrafınız nefretle çevrili? Takacak mısınız o kara gözlüklerinizi, artık onları çıkaramayacak hale gelene dek? Yakında burada gözünüzün önünde olmayacağız artık. Gözünüzü kırpmışsınız kırpmamışsınız, fark etmeyecek, orada dikilmişsiniz dikilmemişsiniz, fark etmeyecek. Nehrin karşısına geçmeyeceksiniz daha çok toprak almak için, kendi serabınızda yok olup gideceksiniz çünkü.
Ve biz öldüğümüzde, kemiklerimiz büyümeyi sürdürecek, erişip karışmak için köklerine zeytinlerle portakalların, yüzmek için o güzelim Yafa denizinde. Bir gün, siz burada olmadığınızda yeniden doğacağız biz. Çünkü bu memleket bizi biliyor. Anamız o bizim. Öldüğümüzde, onun rahminde uyuyoruz sadece karanlık çekilip ortalık ağarıncaya kadar.
Artık burada OLMAYANLAR, Biz ezelden beri buradayız. Hep de konuşuyoruz, fakat siz bizi hiç dinlemek istemediniz.
Kemal Nâsır
Kemal Nâsır, Filistin uğruna mücadelesini silahla sürdürmek için fazla korkak olduğunu söylerdi. Onun tercih ettiği silah kalemiydi. 1924’te Gazze’de doğan, Ramallah yakınlarındaki Bi’r Zayt’ta yaşayan Nâsır, Beyrut’taki Amerikan Üniversitesi’nden mezun oldu; kendisini gazeteciliğe ve siyasi eylemciliğe adamadan önce ilk başta Arapça öğretmenliği, sonra da avukatlık yaptı. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) İcra Komitesi’ne seçildi ve 1969’da FKÖ sözcüsü oluncaya dek örgütün enformasyon bürosunu yönetti. 10 Nisan 1973’te, Beyrut’taki Verdun Caddesi’nde—1999’da İsrail Başbakanı olan Ehud Barak’ın yönettiği—bir Mossad operasyonuyla öldürüldü.
Nâsır bu şiirinde, isimsiz bir şehirde bir soykırım saldırısını takip eden yürek parçalayıcı sessizliği tasvir ediyor. Genelde yapmadığı bir şeyi yapıp şiirine tarih atmış. Bu beni nispeten az bilinen bir katliamın bu şiirin tarihine denk düşüp düşmediğini araştırmaya yöneltti. Öyle bir katliama rastlamadım. 1948’de Filistin şehirlerinde tanık olduğu katliama ve imhaya mı atıf yapıyordu? Yoksa geleceğe ve bizim bugünümüze bakıp doğduğu şehrin nasıl da bir ölüm şehri hâline getirileceğini mi öngörüyordu?
Yeşil Işık
Ölülerin şehrinde yürüdüm Gölgemi çiğneyerek Vatanımı sordum katledilmiş halkımı harabelere Bu sessizlik bu uyku bu ürküntü Gölge gölge uzanan bu solgunluk Cesetler bağrına basıyor beni Etrafımı sarıyorlar Yürürken şehirlerinde.
***
Hayır, ey şehir Hayat vermeye gelmedim Kavuşturmaya da kimseleri Dağ fare doğurdu müzakerelerin en büyüğünde İş işten geçtinin oyun sahasında Arsızlık kıldırdı cenaze namazını Namertler oturuyordu uzlaşmazlığın masasında Oturumları yönetenlerse sponsorlar ve arabulucular Derme çatma bir masada… kırıntılara bakıyorlar
Ölülerin şehrinde yürürken Gölgemin üzerine bastım Vatanımı sordum halkımı Yerle bir harabelere, hayata Fakat her şeyi ölü buldum.
***
Ölülerin şehrinde yürürken Tenim yorgundu “Ben”im yaralı Acizliğin kibri yetişemedi kurtuluş kervanına Bir tayf gördüm yokluğu yok ediyordu Bir ışık huzmesi gibi süzüldü toprağa Yürüdüm arkasından Hayatın içinden geçerken buldum kendimi Yürüdüm iman gibi ölülerin şehrinde Var oluşla, dolup taştım umutla Bir çocuk gördüm o anda… daha bir yaşında.
15.10.1965
Darin Tatur
Nasıriye doğumlu Darin Tatur 11 Ekim 2015’te bu şiiri yazdığı için gözaltına alındı, şiddet kışkırtıcılığı ve terör örgütü üyesi olmakla suçlandı. Üç yıl süreyle nezarette tutulmakla ev hapsi arasında gidip geldi; ta ki uluslararası baskı sayesinde nihayet serbest bırakılıncaya dek. İsrail savcıları davayı saçma bir şekilde, (bir yığın edebiyat profesörünü de işin içine katarak) Tatur’u bir şair olarak itibarsızlaştırmak üzerine kurmuşlardı. Filistinli-Amerikalı şair Nur Hindi’yi, “Sikmişim Sanat Konferansını, Benim Halkım Ölüyor” başlıklı ünlü şiirini yazmaya sevk eden de bu davaydı. Birçok başka yerleşimci yönetimler ve sömürgeci güçler gibi, yerleşimci devlet de halkın kendisini savunma hakkı söz konusu olduğunda donup kalıyor. Bu hakkın varlığını teslim etmek, bir halkı mücadeleyle karşılık vermeye yönelten koşulların varlığını kabul etmekle aynı anlama geliyor. İsrail toplumunun bugün böyle bir gerçeği tanıyamayacak kadar radikalleşmiş olduğu aşikâr. Bu da Filistinlilere direnmekten başka çare bırakmıyor, zira kendimizi tehlikeye atarak gerçekleştirdiğimiz bu eylemlerle kendimize dönüyoruz biz. Direniş yoluyla Filistinli oluyoruz, bizi kurbanlaştıran baskı mekanizmalarını reddederek halk oluyoruz. Şiiri Darin Tatur’un kendi sesinden şurada dinleyebilirsiniz.
Diren Halkım
Diren ey halkım, diren onlara Diren ey halkım, diren onlara Kudüs’te yaralarımı sardım Acılarımı Allah’a gönderdim Ruhumu avucuma koydum Halkımın Filistin’i uğruna Hayır diyeceğim “barışçıl çözüm”e Bayraklarımı indirmeyeceğim Çıkarana kadar sizi vatanımdan Ve diz çökene kadar gelecek bir zamana
Diren ey halkım, diren onlara Diren Yerleşimcilerin soygununa Şehitlerin kervanına sen de katıl Utancın anayasasını parçala Bize zilletten başka bir şey vermeyen Ve alıkoyan hakkımızı almaktan
Diren ey halkım, diren onlara Onlar ki yaktılar masum çocukları Göz göre göre vurdular Hedil’i Katlettiler güpegündüz Diren ey halkım, diren onlara Diren sömürgecinin çirkefliğine Kulak verme bizi barış vehmine bağlayan O kuyruklara Korkma halkım dilinden Mirkava’nın Ondan daha güçlü yüreğindeki hak Direndikçe var olacaksın Hayat bulacaksın kavga ettikçe İşte sesleniyor Ali de sana: Diren ey halkım, diren devrimci Sensin adımı tütsülere yazacak olan Sensin verilmiş cevap kopmuş organlarıma Diren ey halkım, diren onlara.
Çevirmenlerin Notu: Filistin şiirini dünya okuruna ulaştırma çabasındaki herkesin emeğine büyük saygı duymakla birlikte, bu metindeki şiirleri yazının İngilizce baskısı için Arapça’dan İngilizce’ye tercüme eden çevirmenlerin isimlerine ve Rana Issa’nın o çevirmenlerden söz ettiği bölümlere, Türkçe metinde bir karşılığı olmadığından yer vermedik. Şiirlerin Arapça asıllarını bize ulaştıran Rana Issa’ya müteşekkiriz.